Medine Devri

(M.622 - İslamın 13. Yılı - Hicri-1 )

Peygamberimiz Aleyhisselâmın Medine'ye hicretiyle, ilahî vazifeyi ifa etmekteki 13 senelik Mekke devri sona ermiş, 10 yıllık Medine devri başlamış oldu. Hicretin İslâm ve dünya tarihindeki yeri çok mühim olduğundan, yapılışından 17 yıl sonra takvim başlangıcı olarak kabul edildi. Böylece Medine devriyle, aynı zamanda hicret yılı da başlamış oldu. Peygamberimiz Aleyhisselâm hicretinde 53 yaşında bulunuyordu. Bu 53 sene, Fil yılından Hicret'e kadar geçen zamanı da gösteriyordu. Peygamberimiz Aleyhisselâmın gelişiyle o zamana kadar Yesrib diye anılan bu şehir, Medine (Medinetünnebî = Peygamberin Şehri) olarak isim değiştirdi.

Müslümanlar Arasında Kardeşlik Kurulması

Mekke'li müslümanlar yurdlarından göç edip ayrıldıkları için Muhacirler, Medine'li müminler ise onlara her türlü yardımı yaptıkları için, bu mânâya gelen Ensâr adıyla anılıyorlardı. Peygamberimiz Aleyhisselâm düşmanlara karşı iyice kuvvetlendirmek ve aralarında daha çok kaynaştırmak için müminleri birbirine kardeş yaptı. Bir muhacir ve bir ensâr mümin, ikişer ikişer kardeş oldular. Böylece vatanlarını bırakıp mallarını, mülklerini Allah yolunda terkedenlere, yine Allah için diğer kardeşleri ellerini uzatıyor, malını paylaşıyor, derdine ortak oluyordu. Bununla da İslâm iyice kuvvet bulup din hizmeti daha kolay yapılıyordu.

Müslümanlar arasındaki bu kardeşlik, tarihte örneği görülmemiş bir şekilde büyük bir mânâyı dile getiriyor, kan kardeşliğinden daha tesirli olduğunu gösteriyordu. Peygamberimiz Aleyhisselâm müminleri kardeş yaptıktan sonra, erkek ve kadın yeni müslüman olanların hepsinden de bîat almış, ahd ve sözle Allah yoluna bağlamıştı.

Bu kardeşliğin tesiriyle mal ve sermaye sahibi olan Mekke'li muhacirler de kısa zamanda ticaret hayatında ilerlemişler, kendi kendilerini idare eder hale gelmişlerdi. Hatta içlerinde büyük kervanlar kaldıranlar, son derece zengin olanlar bile vardı.

Yahudilerle Vatandaşlık Andlaşması

Peygamberimiz Aleyhisselâm müminleri birbirine bağladıktan sonra, aynı şehirde beraber yaşadıkları diğer insanlarla da iyi münasebetler kurmak istedi. Bunların başında yahudiler geliyordu. Müslümanlar Medine'ye göç etmekle düşman tehlikesinden kurtulmuş sayılmazlardı. Kureyşliler, gönderdikleri mektublarla gerek yahudileri, gerekse Medine kâfirlerini müminler aleyhine kışkırtıyorlar, bu hususta onlara bile hakaret ve tehditte bulunuyorlardı.

Yahudilerle yapılan vatandaşlık andlaşmasında, Medine'ye yapılacak düşman saldırıları karşısında ortak hareket etmek, birbirlerinin haklarına saygı göstermek, kötü hareketlerden, yasaklardan kaçınmak gibi maddeler vardı, andlaşmazlık halinde Peygamberimiz Aleyhisselâm hakem seçilmişti. Ancak müslümanlığın ilerlemesini istemeyen yahudiler, sonraları ilk fırsatta andlaşmayı bozdular ve cezalarını da çektiler.

Mescid-i Nebevî'nin Yapılması - Suffa Eshâbı

Peygamberimiz Aleyhisselâm Medine'ye gelince, müminlerin genişçe ibadet edebileceği bir Mescid ihtiyacı ortaya çıktı. Şehre girişinde devesinin çöktüğü arsa satın alındı. Peygamberimiz Aleyhisselâm ve bütün sahabiler canla başla çalışarak büyük bir Mescid yapıldı. Bu mescide,"Mescid-i Nebevî = Peygamber Mescidi" .adı verildi. O zaman kıble, Mescid-i Aksa üzere olduğu için, mihrabı Kudüs'e doğru yapıldı.

Peygamberimiz Aleyhisselâm mescidinin hemen yanıbaşına Suffa denilen gölgelik bir yer yaptırdı. Kimsesiz, ilim öğrenen ve öğreten müminleri yerleştirdi. Böylece bugünkü Kur'ân mekteblerinin temeli atılmış, ilim tahsili başlamış oldu. Suffa Eshâbı adıyla anılan bu müminler, devamlı olarak Peygamberimiz Aleyhisselâmın yanında bulunurlar, ilim öğrenirlerdi. Sahabile.rin zenginleri ise, onların geçimini sağlarlardı. Islama yeni girenlere öğretici olarak burada yetişen âlimler gönderilirdi.

Hazreti Aişe ile Evlenmesi (M. 623- H. 2)

Peygamberimiz Aleyhisselâm, Mescid'in inşaası bittikten sonra, bitişiğinde kendi ev halkı için Hâne-i Saadet adı verilen odalar yaptırdı. O zamana kadar Mekke'de bulunan ev halkını getirterek buralara yerleştirdi. Efendimiz o zaman Hazreti Şevde validemiz ile evli, Hazreti Ebû Bekir'in kızı Hazreti Aişe validemiz ile de nişanlı idi. Mescid ve hanei saadet yapıldıktan sonra Hazreti Aişe validemiz ile evlendi. Hicretten 7-8 ay sonra yapılan bu evlilik sırasında Hazreti Aişe validemiz 18 yaşında, zekâsı ve aile terbiyesi çok olgunlaşmış bir çağdaydı. Peygamberimiz Aleyhisselâm'dan öğrendikleriyle, hadis ve fıkıh ilmine çok büyük hizmetlerde bulunmuştur.

İlk Ezan, Namaz Rekatleri Ve Aşûrâ Orucu (H.-2)

Mescid'in bitmesinden sonra, müslümanlara namaz vakitlerini bildirmek için bir alâmete ihtiyaç oldu. Peygamberimiz Aleyhisselâm sahabileriyle çeşitli çareler konuştu. Çan çalmak, boru çalmak, ateş yakmak gibi fikirler, başka dinlerin alâmetlerine benzediği için kabul edilmedi. Sonra, görülen bir rüya üzerine bugünkü şekliyle Ezan sünnet kılındı. Aynı zamanda ilahî vahiy ile de bildirilen Ezan, çok kuvvetli bir sünnet oldu. Hazreti Bilal i Habeşî, gür sesiyle ezan okumaya başladı.

Hicretin birinci yılında namaz rekatlerinin sayısı da değişti. Mi'racda vitir ve akşam namazı farzı üç, yatsı, sabah, öğle ve ikindi namazlarının farzları ise ikişer rekat olarak emrolunmuş ve hicrete kadar böyle kılınmıştı. Ancak hicretten hemen sonra vitir ve akşam namazı farzı yine üç, sabah namazı farzı da iki rekat olarak kaldı, hazerde ve seferde değişmedi. Yatsı, öğle ve ikindi namazlarının farzları ise seferde yine iki olarak kaldı, hazerde ise dörder rekata yükseltildi.

Cuma namazının farzı, Ramazan ve Kurban namazları ise iki rekat olarak emrolundu. Peygamberimiz Aleyhisselâm Medine'ye gelince, sahabilerine Muharrem ayında Aşûrâ orucu tutulmasını da bildirdi.